Evet, eleştiri gerçekçi olmalıdır, ama kaba ve kolaycı. bir gerçekçilik, toplumcu eleştiriye ancak zarar getirir. Toplumcu eleştiri, hiçbir güçlükten kaçmayan, önüne çıkan her sorunu, her ayrıntıyı, ciddi bir sorun kabul edip, onu çözecek en sağlam ve gelişmiş araştırma yollarını arayan, amacına ulaşmak için hiçbir yolu ve aracı küçümsemeyen eleştiridir.

BEDRETTIN CÖMERT
Gün geçmiyor ki, şu veya bu nedenle eleştirimize çatılmasın. Ama bir - iki öznel-nesnel, izlenimci-bilimsel tartışmasının dışında, bütün suçlamalar, eleştirmenlerle eleştirilenler arasındaki dostluk veya düşmanlık ilişkisinde yoğunlaşıyor.· Gerçekten «dostluğa veya düşmanlığa rağmen» değerlendirme ve yargılama korkusuzluğu, eleştirimizin geleceği bakımından hepimizin ivedilikle özlediği bir şeydir. Ne var ki, yalnızca ilişkiler üzerinde durulduğu sürece, eleştirimizin temel hastalığına isabetli bir tanı koymamız pek de kolay olacağa benzemiyor. Başarılı eleştirmenlerimizin olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Bir yazarı, bir sorunu açarak; anlayışımıza, beğenimize ışık tutan, yazı ve yapıtlarıyla bilgilerimize yeni şeyler ekleyen değerli eleştirmenlerimiz var. Ama hemen hepsinde çok önemli bir de eksik görülüyor: eleştiri sorunları bakımından çağdışı kalmış olmaları.
İzlenimci, ayaküstü eleştirinin defteri bizde de dürülüp, çoktan rafa kaldırıldığı halde, hala izlenimciliğin rahat döşeğinde keyifle keselenen. sözümona eleştirmenlerin ardı kesilmiyor. Öznel-nesnel kavgasının kısır döngüsünden kurtulamayan nesnelcilerimizin çoğu susmuş durumda. Toplumcu eleştirimiz, edebiyat yapıtının izlenimcilerce saklı tutulan, çoğun saklı tutulmasında yarar görülen «içerik» gerçeğini kararlılıkla göstermiş olmasına karşın, içerikçilik bağnazlığında ilk uykusuna yatmak üzere. Edebiyat yapıtında, içeriğin belirleyici payını belirtirken, biçimi de ihmal etmemek «anlayışını» gösteren çoğu toplumcularımız, biçimi anlama ve anlatma yönünden hiç de inandırıcı açıklamalar yapamadılar. Sonuçta, edebiyat yapıtını; ancak kurulmuş bir yapı, bir biçim, bir üslup sayesinde şiirsel niteliğini kazanan içeriğin, yoz açıklamasına indirgeyerek, bu yapının özelliğini genellikle gözden kaçırdılar.
Evet, eleştiri gerçekçi olmalıdır, ama kaba ve kolaycı. bir gerçekçilik, toplumcu eleştiriye ancak zarar getirir. Toplumcu eleştiri, hiçbir güçlükten kaçmayan, önüne çıkan her sorunu, her ayrıntıyı, ciddi bir sorun kabul edip, onu çözecek en sağlam ve gelişmiş araştırma yollarını arayan, amacına ulaşmak için hiçbir yolu ve aracı küçümsemeyen eleştiridir. Yoksa, yalnız içerik, işin daha gülüncü, «belirli bir içerik» yöresinde dolanıp duran ve edebiyat yapıtının kendine özgü yapısa özelliklerine söz olsun diye şöyle bir değinip geçen eleştiri yöntemi, tek sözcükle çağdışıdır. Mademki içerik ve biçim, kurtulamadığımız, kurtulamıyacağımız iki temel öğedir, o halde bu iki öğeyi, şiirsel yapıdaki ilişkileri içinde ele almak zorundayız. Biçimle içeriği, toplumsal birer kurummuşcasına, birini üstyapı, birini de altyapı gibi ele almak şematizmine bugün gülmemek elden gelmiyor. Üç-dört yıl önce, aynı yanılgıya bu satırların yazarı da düşmüştür. Eleştirinin amacı, içerik veya biçimin birbirine üstünlüğünü değil, içerik ve biçim arasındaki gerçek ilişkiyi, somut gidiş-gelişi herşeyden önce bir yapı, herşeyden önce bir üslup olan yapıt içinde saptamaktır. Ancak kuramsal düzlemde bu yapıldıktan sonradır ki, uygulamanın yolu temizlenecek, kör bir nesnellik veya sığ bir toplumculuk adına kapılandığımız bağnaz tutumlar aşılacaktır. o zaman nesnel'i, bilimsel'i savunurken ve uygularken, öznel ve kişisel’den de korkumuz olmayacaktır.
Biçimin ne idüğü bir şey olduğundan habersiz «biçimci», «soyutcu» yöntemler üzerinde konuşmak gereksiz. Eleştirinin geleceğinin gerçekçi ve diyalektik görüş ve uygulamada olduğu kesindir artık. Fakat dikkat edilmesi gereken çok önemli nokta, içeriğin şiir olmadığıdır. Bizim «içerik» diye sözünü ettiğimiz şey, ancak üsluptan sonra varolan bir gerçektir. Üsluptan önceki içerik, şiirsel değer bakımından, sıfır noktasında bir maddedir. Eleştirel açıklamalarımızla ortaya çıkardığımız ve özel bir değer tanıdığımız içerik, aslında biçim sayesinde bulguladığımız şeydir.
Eleştirimizin çağdışılığına, yeni çözüm olanaklarına sağırlığına örnek olarak, modern dilbilime inatla sırt çevirişini gösterebiliriz. Biryerlerden birileri, dil işareti demektedir. Dil işaretinin öğeleri arasındaki bağın özelliklerini sayıp durmaktadır. Usanmadan dil-düşünce özdeşliğini vurgulamaktadır. Bir başkası, küçücük ama değerli bir kitapta, Saussure'ün Dil Bilim Derslerini, kullanmaya hazır bir biçimde sunmaktadır. Yine biryerlerde, şiirsel yapının anlam organikliğinden, anlam özerkliğinden, kendi kendsne yeterliliğinden sözedilmektedir. Ama bütün çobalar, karanlığa sıkılan bir kurşun gibi yitip gitmektedir. Kimse merak edip de, bu adamlar ne istiyor, bu kavramlar, kuramlar ne diyor diye sormuyor. Bizde, dilbilimin genel talihsizliğidir bu. Hemen yalnızca dil ve öztürkçecilik alanında yararlanılan dilbilim verileri, eleştirmenlerimizin denetimsiz atılganlıklarını etkileyememiştir daha. Anlam diyoruz, anlamlıyan diyoruz. Anlamla anlamlıyan arasındaki bağın keyfiliğinden, giderek tüm dil işaretinin keyfiliğinden, danışıklığından söz ediyoruz. Ediyoruz ama, niye? Dil işaretinin keyfilik niteliği, romantik alışkanlıklarımız nedeniyle bir türlü kavramayamadığımız, bunun için de geçersiz diye yargıladığımız birçok sanat anlayışlarının kapısını ardına kadar açabilir oysa: Dil-düşünce özdeşliğini kendimize dayanak yaparsak, şiirsel içeriğin ancak biçimden sonra ve biçim sayesinde varolabileceği savını; biçimçilikle, idealistlikle suçlanmadan, doğrulayabiliriz oysa. Ne yazık ki, sonuçsuz bir duyarsızlığın, verimsiz bir kapalılığın, isterik bir bencilliğin içinde yaşıyoruz. Birinizin bulduğunu veya aktardığını, bir başkası, salt alçakgönüllülük göstermemek için, ya yeniden bulmaya çalışıyor, ya da hiç dikkate almıyor. Kendine bile hayırı dokunmayan bilgiç meteorlarız. Biliyorum, yanılmış bile olsam, bu söylediklerime dudak: bükülecek. Yanılgımı bile saptamak zahmetini, sabrını sorumluluğunu göstermiyecekler. Üzüm üzüme baka baka kararacak yine. Çağdışılık, hepimizi yutmak için pusuda bekliyor. Kişisel kurtuluş yok bunda.
ALINTIİ:
Yeni yorum ekle